2025 yılı, Almanya için yeni bir siyasi dönemin kapılarını aralayacak bir seçim yılı olarak tarihe geçmeye hazırlanırken şansölye adayları da belli oldu. 23 Şubat’ta gerçekleştirilecek genel seçimlerde, ülkenin en önemli siyasi partileri Meclis’te daha fazla temsil edilmek ve partisinin adayını şansölye yapmak için kıyasıya yarışacak.
Ekonomi, enerji, göç, iklim değişikliği ve sosyal adalet gibi kritik meselelerin damga vurduğu bu seçim sürecinde, liderlerin vizyonları ve vaatleri halkın geleceğe dair umutlarını şekillendirecek.
CDU/CSU, SPD, Yeşiller, FDP, AfD gibi partiler, seçmenlerin karşısına güçlü adaylarla çıkarken, Almanya’nın siyasi sahnesinde ipi göğüsleyecek isim büyük merak konusu. Peki, bu zorlu yarışta Almanya’nın bir sonraki şansölyesi kim olacak? Hangi adaylar öne çıkıyor ve vaatleriyle dikkat çekiyor?
Partilerin şansölye adayları
Siyasi partilerin şansölye adayları belli oldu ve liderler seçim kampanyalarını aktif olarak sürdürüyor. O isimlere bir de yakından bakış atalım.
Birlik’in şansölye adayı Friedrich Merz kimdir?

CDU ve CSU’nun ortak şansölye adayı Friedrich Merz, Almanya’daki merkez sağ muhalefet partisi olan Hristiyan Demokrat Birliği’nin (CDU) lideridir. 11 Kasım 1955’te Brilon’da doğan Merz, 1982’de hukuk alanında kariyerine başladı. 1989’da Avrupa Parlamentosu’na seçildi. 1994’te ise Meclis’e girdi ve CDU içinde popülarite kazanmaya başladı.
2000’de CDU/CSU Meclis grubu başkanı olarak seçildi. Ancak 2000’li senelerin başında partinin üst kademesine gelmek isterken Angela Merkel tarafından saf dışı bırakıldı. Siyasi hayatına ara verdikten sonra, yatırım bankacılığı alanında çalışarak milyonlarca euro servet edindi ve bir pilot lisansı aldı. 2006 yılında iş hayatı konusunda büyük bir tartışmanın ortasına oturdu. 8 vekil arkadaşı ile birlikte vekillerin yan gelirlerini açıklamalarını zorunlu tutacak olan yasaya karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Fakat başvuru reddedildi. Merz’in bu hamlesi büyük tepki çekti. 2009 yılında da siyasetten çekildi. 2016’da dünyanın en büyük varlık yönetim şirketlerinden biri olan BlackRock Almanya’nın denetim kurulu başkanı oldu.
2018’de Köln Savcılığı, BlackRock’un Münih ofisinde vergi kaçakçılığı iddialarıyla ilgili arama gerçekleştirdi. Söz konusu soruşturma aralığı, Merz’in görevde olduğu sürenin de öncesini kapsıyordu. Merz, kendisinin suçsuz olduğunu söyledi ancak aynı dönemde çalıştığı HSBC gibi yatırım gruplarında da soruşturma gerçekleştirildi. Bu gelişmeler Friedrich Merz’in siyasi lobicilik yaptığı düşüncesine neden oldu ve eleştirildi.
Merz, 2021 yılında yeniden milletvekili seçildi ve CDU’nun da liderliğini üstlenmeye başladı. Daha önce liderlik yarışını Annegret Kramp-Karrenbauer ve Armin Laschet’e karşı kaybetmişti. Evli, çocuklu ve torun sahibidir. Katolik bir geçmişe sahiptir. Kendisini çalışkan, dakik ve dürüst olarak tanımlarken, eleştirmenleri ise alıngan, çabuk sinirlenen ve kibirli olduğunu söylüyor.
Zayıf noktaları
- Merz, 2022’de Kuzey Denizi’ndeki Sylt adasında düzenlenen bir düğüne özel uçağıyla katılarak dikkatleri çekmiştir. Bu olay, hem zenginliğini gözler önüne serdiği hem de iklim krizi endişelerini görmezden geldiği gerekçesiyle geniş çapta eleştirilmiştir. Merz, bu eleştirilere karşılık olarak, küçük uçağının federal hükümet üyelerinin şirket araçlarından daha az yakıt tükettiğini ve bu nedenle uçmaya devam edeceğini belirtmiştir. Ancak bu savunması, eleştirilerin azalmasına yol açmamıştır.
- Bazı söylemleri ve davranışları, popülist olarak değerlendirilmesine neden oluyor. Özellikle mülteciler hakkındaki tartışmalı yorumları tepki çekmiştir. Bu durum, Sosyal Demokratların onu “Alman Trump’ı” olarak nitelendirmesine yol açıyor.
- Sığınmacı politikası konusunda AfD ile aynı çizgide olmakla suçlanıyor.
- Merz, CDU içinde inişli çıkışlı bir kariyere sahip. Geçmişte partiden dışlanma tehlikesi yaşamış ve partinin bazı kesimleri tarafından hala şüpheyle karşılanıyor. Bu durum, parti içinde birlik ve beraberliği sağlamayı zorlaştırıyor.
- Lobicilik yapma ihtimali nedeniyle eleştiriliyor.
Kazanma şansı nedir?
Friedrich Merz’in liderliğindeki CDU/CSU ittifakının anketlerde önde gitmesi, seçimi kazanma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor. Ancak, Merz’in karşılaştığı zenginlik imajı, popülizm eleştirileri, AfD ile rekabet, parti içi muhalefet gibi zorluklar, bu durumu etkileyebilir.
SPD’nin başbakan adayı Olaf Scholz

Olaf Scholz, 1958’de Osnabrück şehrinde doğdu. Hamburg Üniversitesi’nde hukuk okuyan Scholz, iş hukuku alanında uzmanlaştı. 17 yaşındayken SPD’ye girdi. 2001 yılında SPD’nin yönetim kuruluna girdi ve 1 sene sonra parti genel sekreteri oldu. 1998 yılında Hamburg-Altona seçim bölgesinden doğrudan oylarla Federal Meclis’e giren Scholz, o dönem Başbakan Gerhard Schröder ile çalışma fırsatı buldu.
2005’te SPD Federal Meclis Grubu’nun parlamento işleri müdürü oldu. 2007-2009 yılları arasında Angela Merkel’in kabinesinde Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı olarak görev yaptı. Bu dönemde, 2008 küresel mali krizinde işsizliği azaltmak için “Kurzarbeit” (kısa çalışma programı) uygulamasını geliştirdi. Ayrıca, “Borçlanma Freni” düzenlemesinin 2009 yılında anayasaya eklenmesinde rol oynadı. 2011-2018 yılları arasında Hamburg Eyaleti Başbakanı olarak görev yaptı. 2018 yılında Merkel kabinesinde Maliye Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak federal siyasete geri döndü. 2021’de SPD’nin şansölye adayı oldu ve partisiyle %25.7 oy alarak seçimi kazandı.
2020’de Almanya’nın en büyük vergi skandalı CumEx ile bağlantılı olduğu iddia edildi. Cum-ex, bankacılar ve varlıklı yatırımcıların hisse senedi anlaşmalarıyla devleti zarara uğratarak vergi iadesi aldığı bir sistemdi. Skandalda, Hamburg merkezli Warburg Bank’ın sahibi Christian Olearius’un 2016 ve 2017 yıllarında Olaf Scholz ile görüştüğü iddia edilmişti. Bu görüşmelerin ardından, Warburg Bank’ın 47 milyon avroluk vergi borcunun Hamburg Vergi Dairesi tarafından tahsil edilmediği ortaya çıktı. Olaf Scholz, bu iddialara karşı önce görüşmeyi hatırlamadığını belirtti, ardından Olearius’un günlüklerinde görüşme kaydının çıkması üzerine görüşmenin varlığını kabul etti ancak içeriğini unuttuğunu söyledi.
Skandalda Scholz’a yönelik iddialar, kişisel çıkar sağlama gibi bir yolsuzluk suçlaması içermiyordu. Hatta Scholz’un siyasi rakipleri bile, onun bu skandaldan şahsi bir çıkar elde ettiğine inanmadıklarını belirtti. Scholz, vergi muafiyeti konusunda hiçbir etkisinin olmadığını ve vicdanının rahat olduğunu ifade etti. Ağır ithamlara maruz kalmasına rağmen Scholz, sakin tavrını koruyarak “İncitilemeyecek kadar uzun süredir siyasetteyim” dedi.
Zayıf noktaları
- Seçmenle duygusal bir bağ kurmaktan ziyade rasyonel ve pragmatik bir yaklaşım sergiler. Bu durum, özellikle duygusal siyasetin ön planda olduğu yerlerde, seçmenle yeterli yakınlığı kuramamasına neden olmaktadır. Karizmatik bir lider olmaması ve duygularını pek belli etmemesi, sempatiklikten uzak bir profil çizmesine yol açmaktadır.
- Gençlik yıllarında solcu ve kapitalizm karşıtı bir duruşa sahip olmasına rağmen, zamanla merkezde daha pragmatik bir çizgiye kaymıştır.
- Cum-ex skandalıyla ilgili ortaya atılan iddialar, Scholz’un güvenilirliği konusunda soru işaretleri yaratmıştır.
- Trafik Işığı Koalisyonu” olarak adlandırılan koalisyon hükümetinin dağılması, Scholz’un koalisyon yönetimindeki yetersizliklerini gözler önüne sermiştir. Farklı ideolojilere sahip partileri bir arada tutmakta zorlanması, uzlaşmacı tavrının bazı durumlarda yeterli olmadığını göstermiştir.
- Scholz’un Gazze’deki ateşkes çağrılarına rağmen, İsrail’e silah sevkiyatını sürdürmesi eleştirilere yol açmıştır. Filistin yanlısı protestolara karşı sert bir tutum sergilemesi, sol gelenekte Filistin dayanışmasına uzak durduğunu göstermekte ve bu durum, bazı kesimlerde tepkiyle karşılanmaktadır. Hatta, Filistin’e destek verenlerin antisemitizm ile suçlanması da eleştirilmektedir.
- Rakip partilere ve politikacılara karşı sert çıkışlar yapmaktan kaçınması, bazı seçmenler tarafından pasif ve etkisiz bir lider olarak algılanmasına neden olmaktadır.
Kazanma şansı nedir?
Olaf Scholz’un seçim kazanma şansı, birçok faktöre bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Pragmatik liderlik tarzı, sakin duruşu, hizmet anlayışı ve uluslararası işbirliğine önem vermesi gibi olumlu yönleri bulunsa da, duygusuz imajı, partisi içindeki bazı kesimlerle yaşadığı uyumsuzluk, Cum-ex skandalı iddiaları ve koalisyon yönetimindeki zorluklar gibi zayıf yönleri de bulunmaktadır.
AfD’nin şansölye adayı Alice Weidel

AfD’nin Şansölye Adayı Alice Weidel, 6 Şubat 1979’da Gütersloh’da dünyaya geldi. Ekonomi alanında eğitim aldı ve 2013’te AfD’ye katılım gösterdi. 2017 seçimlerinde AfD’nin Bundestag’a girmesinde kilit rol oynadı ve 2021’den beri partinin eş başkanı olarak görev yapıyor.
Göç karşıtı tutumuyla bilinen Weidel, Goldman Sachs’ta çalıştı ve Çin’de 6 yıl boyunca yaşadı. Bank of China’da kariyerine devam etti ve akıcı derecede Mandarin Çincesi öğrendi.
Partisiyle oldukça tezat bir özel yaşama sahip Weidel, Sri Lanka doğumlu bir film yapımcısı bir kadın ile birlikte ve çiftin 2 evladı bulunuyor. AfD lideri, hem Almanya hem de İsviçre’de yaşamına devam ediyor. Weidel’ın eşcinsel kimliğinin AfD ile örtüşmediği düşünülüyor. Çünkü partinin programında “Ailede anne ve baba çocukları için sürekli ortak sorumluluk üstlenir” ifadeleri yer alıyor. Ancak Weidel, AfD’nin ayrımcı bir parti olmadığını savunuyor.
2017 yılında ise hakkında çıkan bir haber oldukça şaşırtıcı. Weidel, İsviçre’nin Biel kentindeki evinde Suriyeli bir sığınmacıyı kaçak olarak çalıştırdığı iddiasıyla epey bir tartışma konusu oldu. ZEIT’ın haberine göre, AfD lideri kadının maaşını nakit olarak ödedi ancak herhangi bir iş sözleşmesi ya da fatura istemedi. Weidel’ın avukatı ise bu iddiaları yalanlayarak, Weidel’ın Suriyeli bir sığınmacı ile dostane bir ilişki içinde olduğunu, Weidel’ın evinde misafir olduğunu söylemiş ve iş ilişkisi olmadığını belirtmişti.
Weidel öte yandan aile geçmişiyle de ön plana çıkan bir lider. AfD liderinin büyükbabası Hans Weidel’ın doğrudan Adolf Hitler tarafından atanan ve Üçüncü Reich karşıtlarını cezalandırmaktan sorumlu önde gelen bir Nazi yargıcı olduğu biliniyor.
Zayıf noktaları
- Weidel ve AfD, aşırı sağ ideolojiyi savunduğu için geniş kitleler tarafından tehlikeli görülüyor.
- Politikaları, özellikle göçmenler ve farklı kültürel gruplar arasında büyük ayrışmalara neden olabilir.
- Dexit (AB’den ayrılma), İslam karşıtlığı ve LGBTQ+ haklarına yönelik eleştirileri birçok kesimde tepki çekiyor.
- Almanya’nın AB’den çıkması, iş dünyası ve yatırımcılar için büyük bir belirsizlik yaratır.
- ABD ve NATO ile ilişkilerin zayıflaması, Almanya’nın uluslararası gücünü azaltabilir.
- Almanya’nın Rusya ile ilişkilerini düzeltme çabası, AB ve Batı ülkeleri tarafından tepkiyle karşılanabilir.
- Almanya’nın sanayisi yenilenebilir enerjiye yönelmişken, fosil yakıtları desteklemesi büyük şirketleri ve yatırımcıları rahatsız edebilir. Nükleer santrallerin yeniden açılması güvenlik ve çevre konularında büyük tartışmalara yol açabilir.
- Kamu hizmetlerinde kesintiler yapması, dar gelirli grupları zor durumda bırakabilir.
- Katı göç politikaları, Almanya’nın ekonomik büyümesi için gerekli olan nitelikli iş gücünün azalmasına neden olabilir.
- Partinin farklı kanatları arasında sık sık anlaşmazlıklar yaşanıyor. Radikal üyelerle ılımlılar arasındaki mücadele, liderliği zorlaştırıyor.
- AfD içindeki bazı üyelerin aşırı sağcı ve neo-Nazi geçmişi, Weidel’in imajına zarar verebilir.
- Yabancı bir partneriyle İsviçre’de yaşaması, “Almanya’nın değerlerini savunuyor ama başka bir ülkede yaşıyor” şeklinde eleştiriliyor.
Kazanma şansı nedir?
Alice Weidel’in 23 Şubat 2025 seçimlerinde Almanya’nın şansölyesi olma şansı oldukça düşük görünüyor. Bunun birkaç temel sebebi var. AfD’nin anketlerdeki oy oranı %20-25 civarında seyrediyor. Şansölye olmak için bir partinin ya tek başına çoğunluğu sağlaması ya da bir koalisyon kurması gerekiyor.
AfD’ye karşı tüm büyük partiler “koalisyon yapmayacağız” diyor. AfD tek başına çoğunluk sağlayamayacağı için hükümet kurması mümkün görünmüyor. AfD’nin desteği genellikle doğu Almanya’da yüksek, batıda düşük. Ancak Almanya’nın toplam nüfusunun büyük çoğunluğu batı eyaletlerinde yaşıyor ve burada AfD’nin desteği çok daha sınırlı.
Orta ve üst sınıf seçmenler AfD’nin politikalarından çekiniyor. Özellikle iş dünyası ve akademik çevreler, AfD’nin AB’den çıkış planları (Dexit) ve ekonomi politikalarının ülkeyi istikrarsızlaştıracağını düşünüyor. AfD’nin çevre politikaları ve sosyal politikaları genç seçmenleri cezbetmiyor. Göçmen karşıtlığı, çok kültürlü toplumu benimseyen kesimler için büyük bir endişe kaynağı. Sonuç olarak ana akım partiler AfD’ye karşı birleştiği sürece, Weidel’in şansölye olma ihtimali yok diyebiliriz.
Yeşiller’in adayı Robert Habeck hakkında bilinmesi gerekenler

Dr. Robert Habeck, 2 Eylül 1969’da Lübeck’te doğmuştur. Evli ve 4 çocuk babasıdır. 1989’da Heikendorf’daki Heinrich-Heine-Schule’den mezun oldu. 1989-1991 yılları arasında Hamburger Spastiker Verband’da sivil hizmet yaptı. 1991-1996 yılları arasında Freiburg i Br., Roskilde (Danimarka) ve Hamburg’da felsefe, filoloji ve Alman dili ve edebiyatı okudu ve 1996’da Magister Artium derecesini aldı. 27 Ekim 2009’dan itibaren BÜNDNIS 90/DIE GRÜNEN grubunun başkanlığını yapmaktadır. 2021’den beri Almanya Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı, aynı zamanda Başbakan Yardımcısıdır. 20018-2022 arasında partinin liderliğini yaptı.
Zayıf noktaları
- Habeck’in fosil yakıtları terk etme ve yenilenebilir enerjiye geçiş politikaları enerji fiyatlarını artırdı.
- Yeşiller’in önerdiği yeşil yatırımlar büyük harcamalar gerektiriyor. Bu da işletmeler için ek vergi yükü anlamına geliyor.
- Yeşiller’in politikaları büyük ölçekli yatırımları çekmekte zorlanabilir ve Alman sanayisini zorlayabilir.
- Almanya’daki enerji krizine rağmen nükleer santralleri kapatma ısrarı, birçok uzman tarafından yanlış bir strateji olarak görülüyor.
- Habeck, Rusya’ya karşı sert yaptırımları destekliyor. Ancak bu yaptırımlar, Almanya’nın enerji krizini derinleştirdiği için eleştiriliyor.
- Yeşiller, Ukrayna’ya askeri destek verilmesini en çok savunan partilerden biri. Ancak bu, bazı seçmenler arasında “Almanya’nın ekonomik çıkarlarını ikinci plana attığı” düşüncesine yol açıyor.
- Almanya’nın NATO’ya bağlılığını artırmak istiyor. Ancak bu politika, daha bağımsız bir dış politika isteyen seçmenler tarafından eleştiriliyor.
- Almanya’da yaşayan göçmenlere daha hızlı vatandaşlık verilmesini savunuyor. Ancak bu, AfD ve muhafazakâr kesim tarafından tepkiyle karşılanıyor.
- Daha akademik bir üslubu var ve kriz yönetiminde bazen pasif kalıyor.
Kazanma şansı nedir?
Yeşiller’in oy oranı genellikle %15-18 civarında. CDU/CSU ve SPD, daha büyük partiler olduğu için Yeşiller’in doğrudan birinci parti olma şansı düşük. Habeck’in doğrudan şansölye olma olasılığı düşük (%10-15 civarında). Ancak Yeşiller güçlü bir koalisyonun parçası olabilir.
FDP başbakan adayı Christian Lindner kimdir?

Christian Lindner, 7 Ocak 1979’da Wuppertal, Kuzey Ren-Vestfalya’da doğdu. Genç yaşlardan itibaren siyasete ilgi duyarak 1995 yılında henüz 16 yaşındayken FDP’ye katıldı. Bonn Üniversitesi’nde siyaset bilimi eğitimi almasına rağmen akademik kariyerini tamamlamadan iş dünyasına atıldı. 2013 yılından bu yana FDP’nin genel başkanlığını yürüten Lindner, partinin 2013 genel seçimlerinde meclis dışı kalmasının ardından liderliği üstlenerek FDP’yi 2017 seçimlerinde güçlü bir şekilde Bundestag’a geri döndürmeyi başardı. 2021 seçimlerinden sonra Olaf Scholz liderliğinde kurulan SPD-Yeşiller-FDP koalisyon hükümetinde Maliye Bakanı olarak görev aldı.
Zayıf noktaları
- FDP, Almanya genelinde nispeten küçük bir tabana sahiptir. Bu durum, Lindner’in kitlesel destek konusunda dezavantaj yaşamasına neden olabilir.
- Serbest piyasa yanlısı ve vergi indirimleri odaklı politikaları nedeniyle orta ve alt sınıfların ihtiyaçlarına yeterince duyarlı olmamakla eleştiriliyor.
- Katı bütçe disiplini, geniş kesimlerce yeterince pragmatik görülmeyebiliyor.
- FDP, Almanya’da genellikle girişimciler ve zengin kesimlere hitap eden bir parti olarak algılanıyor. Bu durum, Lindner’in daha geniş kitlelere erişmesini zorlaştıran önemli bir etken.
- Maliye Bakanlığı deneyimi güçlü olsa da dış politika konularında yeterince tecrübe sahibi olmadığı yönünde eleştiriler alıyor.
- FDP’nin sosyal refah programları konusundaki minimalist tutumu, sosyal adaleti önceleyen geniş bir seçmen kitlesinin Lindner’e mesafeli yaklaşmasına neden olabiliyor.
Kazanma şansı nedir?
FDP, Meclis’e girme konusunda endişeleri var yüzde 5 barajını aşamayabileceği düşünülüyor. Christian Lindner’in 2025 seçimlerinde doğrudan şansölye olma ihtimali çok düşük.
Sol Parti’den iki aday: Jan van Aken ve Heidi Reichinnek

Jan van Aken, Almanya’nın tanınmış sol siyasetçilerinden biri olup özellikle barış politikaları, çevre koruma ve silahsızlanma konularında öne çıkmaktadır. 1 Mayıs 1961’de Reinbek’te doğan van Aken, biyoloji eğitimi aldıktan sonra genetik mühendisliği ve biyoteknoloji alanında çalışmıştır. Bilimsel kariyerinin ardından uluslararası kuruluşlarda biyolojik silahların kontrolü ve yasaklanması üzerine faaliyet göstermiştir.
2009 yılında Almanya Federal Meclisi’ne (Bundestag) seçilen van Aken, Die Linke (Sol Parti) içerisinde dış politika ve silah ihracatı gibi konularda önemli roller üstlenmiştir. 2017 yılına kadar milletvekili olarak görev yapan van Aken, silahlanma karşıtı ve küresel adalet yanlısı tutumuyla tanınır. Ayrıca Greenpeace gibi çevre kuruluşlarıyla yakın ilişki içindedir ve çevre ile silahsızlanmayı siyasi mücadelesinin merkezine koymuştur.
Heidi Reichinnek ise genç nesli temsil eden bir sol siyasetçi olarak Die Linke partisi içinde hızla yükselen bir figürdür. 30 Temmuz 1988’de Osnabrück’te doğan ve sosyal bilimler eğitimi alan Reichinnek, toplumsal eşitsizlik ve kadın hakları konularında uzun süredir aktif bir şekilde çalışmaktadır.
2021 yılında Almanya Federal Meclisi’ne milletvekili olarak seçilen Reichinnek, gençlik hareketleri içinde başladığı siyasi kariyerini sosyal refah, konut politikaları ve çevre adaleti gibi alanlara yoğunlaştırmıştır. Feminist hareketle yakın bağları bulunan Reichinnek, özellikle kadın hakları ve cinsiyet eşitliği politikalarının hayata geçirilmesini savunmaktadır.
Zayıf noktaları
- Jan van Aken’in politik ajandası ağırlıklı olarak silahsızlanma, barış ve çevre konularına odaklanıyor. Ancak bu politikalar, seçmenin öncelikli beklentisi olan ekonomi ve sosyal refah konularında geniş bir kesimi tatmin etmeyebilir.
- Die Linke içindeki daha radikal ve sistem karşıtı gruplar, van Aken’in pragmatik ve diplomatik çizgisine mesafeli durabilir. Bu durum, parti içinde tam bir birlik sağlanmasını zorlaştırır.
- Reichinnek, genç bir politikacı olduğu için özellikle dış politika, ekonomi ve savunma gibi karmaşık konularda deneyimsiz olduğu yönünde eleştiriliyor. Bu durum, daha kıdemli rakipleri karşısında dezavantaj yaratıyor.
- Die Linke’nin radikal ve ılımlı kanatları arasındaki gerilim, genç ve reformist adaylara karşı direnişe yol açabilir. Bu durum, Reichinnek’in parti içinde geniş bir destek toplamasını zorlaştırır.
Kazanma şansı nedir?
Jan van Aken ve Heidi Reichinnek’in 23 Şubat 2025 seçimlerinde şansölyelik kazanma ihtimalleri oldukça düşük olarak değerlendirilmektedir. Bunun temel nedeni, hem kişisel popülaritelerinin ve liderlik kapasitelerinin sınırlı olması hem de Die Linke (Sol Parti)’nin oy oranının düşük olmasıdır.
Die Linke’nin seçim barajını aşma ihtimali bile tartışılırken, bu iki adayın şansölye olma ihtimali neredeyse yoktur.
Sola yeni alternatif BSW’nin şansölye adayı Sahra Wagenknecht

Sahra Wagenknecht, Almanya’nın en tanınmış ve tartışmalı sol siyasetçilerinden biri olup, yıllarca Die Linke (Sol Parti) içinde önemli roller üstlenmiştir. 16 Temmuz 1969’da Doğu Almanya’da Jena’da doğan Wagenknecht, siyaset sahnesine 1990’ların başında Demokratik Sosyalizm Partisi’nde (PDS) başlamış ve PDS’nin 2007 yılında Die Linke ile birleşmesinden sonra partinin sol kanadının en güçlü temsilcilerinden biri olmuştur.
2015-2019 yılları arasında Die Linke’nin meclis grup eş başkanlığını yapan Wagenknecht, özellikle sosyal adalet, büyük şirketlerin daha fazla vergilendirilmesi, güçlü bir sosyal devletin kurulması ve kapitalizme karşı alternatif politikaların geliştirilmesi konularında dikkat çekmiştir. Bununla birlikte, göç politikası ve Avrupa Birliği’ne yönelik eleştirileri nedeniyle parti içinde sık sık tartışmalara yol açmıştır.
Wagenknecht, Almanya’nın düzensiz göç politikalarına karşı çıkmış ve ülkeye gelen göçmenlerin sınırlanması gerektiğini savunarak alt ve orta sınıfların korunmasını ön plana almıştır. Bu söylemleri, bazı sol kesimlerde sağa kaydığı yönünde eleştirilse de geniş bir seçmen kitlesinin ilgisini çekmiştir. Avrupa Birliği’ni neoliberal politikaların hâkim olduğu bir yapı olarak eleştiren Wagenknecht, daha sosyal ve halkçı bir Avrupa yapısının oluşturulmasını savunmuştur. Dış politikada ise Almanya’nın Rusya ile daha pragmatik ve barışçıl ilişkiler kurması gerektiğini vurgulayarak, NATO’nun genişlemesine ve Rusya’ya yönelik yaptırımlara karşı çıkmıştır. Enerji ve iklim politikalarında ise Yeşiller’in yüksek maliyetli dönüşüm projelerine eleştirel yaklaşmış, bu politikaların alt ve orta gelir gruplarına ağır yük bindirdiğini belirtmiştir.
2023 yılında Die Linke’den ayrılan Wagenknecht, “Sahra Wagenknecht İttifakı”nı (Bündnis Sahra Wagenknecht – BSW) kurarak siyasi kariyerine yeni bir yön vermiştir. Yeni oluşumu, sosyal adalet, devlet müdahalesi ve kontrollü göç politikalarını merkezine alarak, hem eski Die Linke seçmenlerine hem de daha geniş kesimlere hitap etmeyi hedeflemektedir. Ancak bu ittifak, hem solun geleneksel tabanıyla hem de milliyetçi-popülist unsurlarla nasıl bir denge kuracağına bağlı olarak başarıya ulaşabilecektir. Tartışmalı kişiliği ve popülist söylemleri nedeniyle eleştirilse de Wagenknecht’in Almanya’daki etkisi, sosyal refah ve göç tartışmalarının şekillenmesinde belirleyici olmaya devam etmektedir. 2025 seçimlerinde bu ittifakın önemli bir potansiyel taşıdığı düşünülmektedir.
Zayıf yönleri
- Yeni kurulan “Sahra Wagenknecht İttifakı” (BSW) henüz siyasi sahnede yeterince köklü değil ve geniş bir seçmen tabanına tam olarak ulaşmış değil. Partinin örgütsel eksiklikleri, seçimlerde hızlı bir ivme kazanmasını zorlaştırabilir.
- Wagenknecht’in, düzensiz göçe karşı sert tutumu ve göç politikalarında kontrollü yaklaşımı, geleneksel sol seçmenler ve Die Linke’den ayrılan kesimler arasında tepki topluyor.
- Ekonomik korumacılık ve göç karşıtı politikaları, sağ partilere benzetilmesine yol açıyor. Bu durum, sol seçmenlerin Wagenknecht’e mesafeli durmasına neden olabilir ve sağ partilerle (özellikle AfD) kıyaslanmasını beraberinde getirir.
- BSW henüz tam anlamıyla farklı kesimleri bir araya getirecek kapsayıcı bir yapı oluşturmuş değil. Wagenknecht’in liderliği altında partinin çok belirgin bir kişisel imajı var ve bu, partiyi geniş seçmenlere ulaştırma konusunda dezavantaj yaratabilir.
- Wagenknecht’in AB’yi eleştiren ve daha ulusal politikalar savunan duruşu, AB yanlısı Alman seçmenlerin ona yönelmesini zorlaştırıyor. Özellikle merkez ve genç seçmenler arasında bu söylem olumsuz algılanabilir.
- Ukrayna-Rusya savaşı nedeniyle Rusya’ya yönelik sert tavır talep eden geniş bir kamuoyuna rağmen, Wagenknecht’in yaptırımlara ve NATO’nun genişlemesine karşı çıkması eleştiri alıyor. Bu durum, özellikle merkez ve sağ seçmenler arasında güven kaybına yol açabilir.
Kazanma şansı nedir?
Sahra Wagenknecht’in şansölyelik yarışını kazanma ihtimali oldukça düşük olarak değerlendirilmektedir. Bunun temel nedenleri hem BSW’nin (Sahra Wagenknecht İttifakı) yeni ve köklü olmayan bir parti olması hem de Almanya’nın mevcut siyasi dinamiklerinin daha büyük partiler olan CDU, SPD ve Yeşiller etrafında şekillenmesidir.
Almanya’da seçimleri Türkçe takip etmek isterseniz Almanya Seçimleri – Şubat 2025 sayfamıza göz atabilirsiniz.